Atatürk'ü Doğru Anlamak
86 Yıl önce yitirdiğimiz ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anma haftasında onu yazmadan olmazdı.
86 Yıl önce yitirdiğimiz ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anma haftasında onu yazmadan olmazdı.
Ancak “Büyük komutan, dünya lideri, ölümsüz devlet adamı “ türünden beylik sözcüklerle geçiştirmek yerine onun insani yanını, yaşama bakışını, yaşayamadıklarını, bitiremediklerini yazmak daha önemli diye düşünüyorum.
Çanakkale savaşında Mehmetçiğe ölmeyi emreden bir komutanın nasıl da insan sevgisiyle dolu kocaman bir yüreği olduğunu bilmeden onu yalnızca askeri dehasıyla değerlendirmek ne kadar doğru olur?
Doğduğu şehrin işgal edildiğini görmüş, annesini, ablasını kaybetmiş, bir süre nerede olduklarını bile bilmeden yaşamış, annesinin cenazesine bile gidememiş, sabit bir evi, yuvası olmamış, ömrü cephelerde geçmiş birinden söz ediyoruz.
Yoğun askeri yaşamına karşın iyi derecede Fransızca, Almanca ve İngilizce bilen; Rumca Bulgarca, İtalyanca ve Japonca çalışan, Yakutça, Mayaca, Kırgızca, Tatarca ve daha bir dolu dile ilgi duyan Mustafa Kemal 4 bine yakın kitap okumuş, ders kitapları yazmış, 57 yıllık hayatına o kadar çok şey sığdırmış ki kendini yaşamaya zaman kalmamış.
Elbette ülke ve vatan sevgisi, bağlılığı bildiğimiz bir konu ama Mustafa Kemal insanlar kadar doğayı, hayvanları ve de en çok çocukları sevmiş ama kendi kanından, canından bir çocuğa sahip olamamış.
Cumhuriyeti çocuklara armağan, ülkenin geleceğini gençlere emanet etmiş.
Kendisi ne çocukluğunu ne gençliğini yaşamaya fırsat bulmayan Mustafa Kemal, kısa yaşamında çok insan tanımış, değer verdiği dostlarına her zaman vefalı davranmış.
Böylesine sıkıntılı, stresli, yorucu yaşamında her şeyden vazgeçmiş, tek bırakmadığı; dostlarıyla birlikte içmekten keyif aldığı rakısı olmuş. Ama onu hiç sarhoş gören olmamış!
İyi bir gözlemci ve araştırmacı olmasından kaynaklı müthiş öngörüleri olan ve günümüzde daha iyi anlamaya başladığımız görüş ve fikirleri yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada takdirle takip edilmeye devam ediyor.
Türkiye’nin ekonomik, sosyal yaşamına getirdiği yenilikler yanında eğitim, kültür, sanat ve spora verdiği önem onu bildik siyasetçilerden ve devlet adamlarından ayıran en önemli özellikleridir.
Günümüzde Atatürk’ü anlamadan dünyayı tanımak, toplumsal yaşamı değerlendirmek mümkün değildir.
En zor koşullarda bile giyimine, kuşamına özen gösteren, insanlarla ilişkisinde olabildiğince mütevazi, alçakgönüllü davranan, halkına inanan, onlara değer veren, dostlukları önemseyen bir kişiliğe sahipti.
Yeri gelir giyeceği elbisenin modelini bile kendi çizecek kadar yetenekli ve estetik duygusu yüksektir.
Her birimiz gibi insani zaafları, tutkuları, alışkanlıkları vardır.
Dostlarıyla akşam sofralarında sohbet etmeyi çok sever, sanat müziğine düşkündür.
Fırsat buldukça sinemaya, tiyatroya, operaya gider.
Sporla ilgilidir, futbol takımlarını ziyarete gider, tavla oynar, yüzmeyi sever, şiir yazar.
Sevdiği, aşık olduğu kadınlar da olmuş ama o evliliğini bile bir görevi yerine getirir gibi gerçekleştirmiştir.
Latife Hanımı tercihi, Avrupa görmüş, yabancı dil bilen, modern bir Türk kadını olmasından kaynaklıydı. Evlenirken bile kendini değil, ülkesini ve geleceğini düşünen biriydi o. Gösterişten uzak, sade bir yaşamı vardı.
Şimdilerde bizi yönetenlere bakıyorum da;
Hiç mi okumazlar bu siyasetçiler diye soruyorum kendime.
Sorsanız hepsi Atatürkçü ama yalnızca kendi amaç ve hedefleri doğrultusunda, adını ve toplumda ona duyulan sevgi ve hayranlığı kullanmak için.
Oysa Atatürk’ü yüreği sevgi dolu, hayatını barış, özgürlük ve halkına adamış bir lider olarak görmeden onu anlamak ne mümkün.
Zaten anlamış olsalar, bir ağacı kurtarmak uğruna bir koca yalıyı yerinden taşıtan Atatürk’ün ülkesinde onun bize mirası ormanlarımızı, doğal, tarihi ve kültürel değerlerimizi böyle nasıl yok ederler?
Koylarımızı talan eden, denizlerimizi kirleten, verimli tarım alanlarımızı betonlaştıran, çocuklarımızı hastanelerde öldüren, kadınlara şiddet uygulayan, halkı her geçen gün daha da yoksulluğa mahkum edenlere karşı mücadele etmeyenden Atatürkçü olur mu?
Kuşkusuz Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitimli insan az olduğu için farklı siyasal görüşten insanlarla birlikte çalışmak zorunda kalmıştır.
“Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.” diyen Mahmut Esat Bozkurt gibiler çok uzun süreler Atatürk’ün yakınında olmuşlardır.
Buradan yola çıkarak Atatürk’ü eleştiremeyiz ama bugün hala Mahmut Esat Bozkurt ve benzeri ırkçı, cuntacı, şoven insanlara sahip çıkanlar Atatürk’ü hiç tanımamışlardır.
Atatürk’ü adını binalara, caddelere vererek yaşatamayız.
Atatürk’ü güçlü askeri dehası, devlet adamlığı, üstün zekası, muhteşem yönetme yeteneği yanında yurtsever bir yurdum insanı olarak doğru anlamak gerek.
AYHAN ONGUN (Gazeteci-Yazar) 11.11.2024/BODRUM