Tamer Bey'in Devesi
İlk gençlik dönemimden bu yana, nitelikli köşe yazarlarının iyi bir takipçisiyim diyebilirim . O eski ustalar, vurgulamak istedikleri konuyu anlaşılır ve akılda kalıcı hale getirmek maksadıyla, kıssa ve menkıbelerden faydalanırdı.
İlk gençlik dönemimden bu yana, nitelikli köşe yazarlarının iyi bir takipçisiyim diyebilirim . O eski ustalar, vurgulamak istedikleri konuyu anlaşılır ve akılda kalıcı hale getirmek maksadıyla, kıssa ve menkıbelerden faydalanırdı.
İşte, o eski ustalara selam olsun ! diyerek, başlayalım yazıya.
Geçmiş zamanlarda, hani şu katarlı, develi, kervanlı dönemin birinde, adamım biri devesini kaybeder. Tek geçim kaynağı, kısa mesafelere yük taşıyıp, sütünü sağıp, geçimini sağladığı devesini kaybeden adam, telaş içinde aşağı- yukarı koşturur. Önüne gelene devesini sorar. Üzülür, çırpınır ama, kaybolan devesini aramayı sürdürür.
Epeyi dolandıktan sonra, yol kenarında bulunan hurma ağacının gölgesinde gördüğü yaşlı adamın yanında soluklanayım hem de devemi sorayım diye düşünerek, adamın yanında yere çöker.
Biraz soluklandıktan sonra, gölgede oturan pir-i fâniye de, kaybolan devesini sorar.
- Senin devenin sağ gözü kör müydü ? der, yaşlı adam .
Şaşıran ve sevinen, kayıp devenin sahibi : evet ! der.
- Sol arka ayağı aksak mıydı? diye sorusuna, bir soru daha ekler yaşlı adam.
İyice heyecanlanan deve sahibi, bu soruyu da : evet ! diye cevaplar.
- Devenin yükü, üzüm müydü ? diye, sorusuna devam eden yaşlı adamın, devesini gördüğünden iyice emin olan kayıp deve sahibi sabırsızlıkla bu soruyu da : evet ! diye cevapladıktan sonra, devesinin nerede olduğunu sorar yaşlı adama.
- Görmedim ! der yaşlı adam. Senin devenin nerede olduğunu bilmiyorum, diye de ekler
Devesini bulmuş olduğuna inanmanın sevinci, bir müddet yüzünde donmuş vaziyette kalan kayıp devenin sahibi, devesinin tüm özelliklerini sayıp ardından, senin devenin nerede olduğunu bilmiyorum diyen yaşlı adama hiddetlenir.
" Anan aşağı - baban yukarı " derken, kayıp deve sahibi yaşlı adamı tuttuğu gibi, davasını mahkemeye taşır.
Kadı, karşısındaki perişan vaziyetteki devesi kaybolan adam ve onun yanındaki yaşlı adama bakarak celseyi açar ve ilk sözü devesi kaybolan adama verir.
- Efendim : ben bu sabah, tek geçim kaynağım devemi kaybettim. Sabah beridir, sağa- sola koşturup devemi arıyordum. Nice sonra, şu yanımda gördüğünüz adama rastladım. Bir ağacın gölgesinde oturuyordu. Biraz dinleneyim, hem de devemi sorarım diyerek, yanına iliştim. İşin hülasası Kadı Efendi, davacı olduğum bu adam, kaybolan devemin tüm özelliklerini, yani ; devemin sağ gözünün kör, sol arka ayağının aksak, üstelik, yükünün üzüm olduğunu biliyor. Ama gelin görün ki ; devemin nerede olduğunu söylemiyor. Ya kendi çaldı devemi, ya da kimin çaldığını biliyor. Bu adamdan davacıyım Kadı Efendi. Ya devemi versin, ya da, nerede olduğunu söylesin ! der, devesi kaybolan adam.
Bunun üzerine Mahkemenin Kadı'sı yaşlı adama dönerek : Ne diyorsun bunlara Efendi? Adamın kaybolan devesinin tüm hususiyetini sayıp dökmüşsün. Sonra da, devenin yerini bilmiyorum, görmedim demişsin. İşin aslı nedir ? diye sual edip sözü, yaşlı adama verir..
Kendisine söz verilen, devenin akıbetinden sorumlu olduğu iddia edilen yaşlı adam, verilen söz üzerine,
- Efendim : bugün öğle vakti Kuşgözü Mescidinde namazımı eda eyledim. Sonrasında, benden davacı olan bu adamın da geldiği hurma ağacının gölgesinde oturdum. Bu adam gelmeden önce, tefekküre dalmışım. Gözlerim, yol kenarında öbek halinde konup kalkan karasineklere ilişti. Sineklerin konup kalktıktarı yerde bulunan otların üzerindeki şireyi gördüm. Üzüm şiresiydi. Nerden gelmiş ki bu ! diye düşünürken, ayak izleri takıldı gözüme bu sefer. Bir deveye ait olduğunu anladığım izleri dikkatli biçimde gözleyince, sol arka ayağının aksak olduğunu anladım. Üzüm yüklü, sol ayağı aksak bir devenin buradan geçmiş olabileceğini düşünürken, yolun sağ kenarındaki otların koparılmış, sol tarafındaki otların ise olduğu gibi durduğunu gördüm. Ayak izleri, damlamış üzüm şiresi ve yol kenarındaki otların koparılışı kafamda yer etti. Benden davacı olan Ademoğlu yanıma gelip, devesini kaybettiğini söylediğinde ; devesinin yükünü, gözünün körlüğü, ayağının aksaklığı olup olmadığını sordum ona. Haliyle heyecanlandı. Devesinin nerede olduğunu bildiğimi sandı. Devesini görmediğimi söylesem de, bana inanmadı. Şimdi bu yüzden huzurunuzdayım. Kuşgözü mescidi cemaati şahidimdir. Bu adamın devesini kaybettiği zaman çerçevesinde mescidte sohbet ediyorduk. Vakit namazını birlikte kıldık. Akabinde, tefekkür maksatlı o ağacın gölgesine geçtim. Sonra, olanları ikimiz de anlattık.
Kıssa böyle. Kararı, siz verin gâri...
Sürprizlerle dolu yerel seçim sürecinin ardından, belediye başkanları görev ve icraatlarına başladı.
Tamer Mandalinci de, seçim sürecinin ardından, belediye başkanlığına hızla adapte oldu.
Gençliği, Janti Giyim tarzı, Sahaların Başkanıyım söylemi ve " Mimar " titri ile, yeni bir soluk, yeni bir heyecan getirdi Bodrum siyasetine.
Ancak, ülke dengeleri kadar yerel dengeleri de alt üst eden genel konjonktürün, de büyük baskısı olsa gerek üzerinde. , CHP Genel Merkezi'nin yaptığı, başkanların Genel Merkez oluru alınmaksızın, başkan yardımcısı daire başkanı, müdür vs. atayamayacaklarını belirttiği genelge, İktidarın açıkladığı " Tasarruf Tedbirleri " programı, Sgk Borcu nedeniyle Bodrum Belediyesi taşınmazlarının hacizle karşı karşıya kalması gibi bir çok konu ..
Bu baskılı atmosferden en çok etkilenenlerden biri, şüphesiz ki ; Tamer Mandalinci. Aynı mahallede yaşayıp, yıllardır birbirimize aşina olsak da, seviyeyi korumaya itina gösterdiğim bir düzeyde seyretti tanışmışlığımız.
İlk kez bu denli uzun bir köşe yazıyorum. Yazıyı okumaya devam edenleri daha fazla sıkmadan, konunun özüne geleyim.
On yıl önce oluşturduğum " Turgutreis Gündem " adlı bir Facebook sayfam var. Bazı gazeteci tanıdıklarım ve alanında uzman, saygın insanlar da bu sayfanın yöneticisi.
Geçenlerde, değerli bir sayfa yöneticisi sosyal medyadan aldığı, Turgutreis D- Marin civarında, denize akan yoğun ve arıtılmamış atığın denize aktığı videoyu paylaşmış.
Altına yorumlar yapılan yazıya, Tamer Mandalinci de yorum yapmış. Önce, denize akan arıtılmamış suyun sebebini yazıp, ardından; " Lütfen belediyeden bilgi almadan, sırf algı yaratmak için kamuoyunu yanlış yönlendirmeyin. " demiş.
Paylaşımı yapan hoca erinmemiş, kanalizasyonun tarifini de yaparak ; " Su kaynağında temizdir (membaında, bulutlarda ve kutuplarda). Kirliliğin en yoğun olduğu yer genel itibariyle, suyun denize erişitiği noktalarıdır. Arıtma bu nedenle mansap suları derlenerek yapılır. " mahiyetinde 6 maddelik açıklamada bulunmuş.
Sayın Tamer Mandalinci ; meclis üyeliğiniz zamanından bildiğinizi sanıyorum, yaşadığım mahalle başta olmak üzere, sorunları gidermeye katkıda bulunmak, haberciliğimin önüne geçerdi çoğu zaman.
" Bir sorunun görünmemesini istemekle, çözümüne katkıda bulunmak arası çabanın neresindeyiz ! " diye düşünmeden edemedim.
Simsiyah akan suyun algısı ne ola ki? Bilemedim ama, ileri giden toplumlar ilimin, fennin ışığında yol kat eder. Geri kalan toplumlar bilimi, bilgiyi itibarsızlaştırır, derler
Bodrum'da da, misalda beis olmaz, " deveyi kaybeden, deveyi izinden tanıyanı dava eder olmuş vesselam." Deveyi bırakıp, alimle uğraşan, ne deveyi bulur ne de yolunu...
Bu arada kaybolan deve kimin?
Hepimizin..
Fikir ve ifade özgürlüğümüz bâki kalmak koşuluyla, yaşadığımız yere katkı koymaya devam edeceğiz.