Kayyuma Da Alıştık!
Örgütlü tüm yapıların, barış ve demokrasiden yana tüm toplumsal güçlerin birlikte mücadelesiyle ancak bu ülke sorunlarından kurtulabilir.
Toplumda çok büyük tepki çeken İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Ahmet Özer’in tutuklanması ve ardından yerine kayyum atanması tartışmaları sürerken şimdi de 3 belediyeye daha kayyum atandı.
Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine de kayyum görevlendirildi.
Belediye başkanları Ahmet Türk, Gülistan Sönük ve Mehmet Karayılan daha önce açılmış soruşturmalar sonucunda aldıkları cezalar gerekçe gösterilerek görevden alındılar.
Tüm bu görevden almalar ve yerine kayyum atamalarıyla ilgili hukuki temellendirmeler yapılmaya çalışılsa da bu uygulamaların siyasi olmadığını söylemek mümkün değil.
Tedbir amaçlı bir belediye başkanı görevden alınıyorsa yerine aynı belediye meclisi içerisinden bir kişinin seçilmesi gerekirken Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçildikten sonra yapılan değişiklikle “terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılan belediyelere kayyum atanabilmesine olanak sağlanmıştır.”
Son görevden alınan belediye başkanlarının geçmişe dönük bu kapsamda ceza almış olmaları gerekçe gösterilse de Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer hakkında kesinleşmiş bir ceza ya da karar da yok.
Özellikle de Esenyurt’da kayyum atamasının alt yapısının önceden hazırlandığı iddiaları var.
Bu uygulamada asıl hedefin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ekrem İmamoğlu olduğuna ilişkin yaygın kanı bir yana toplumun gündemindeki can yakıcı sorunların konuşulmaması, suni gündemler yaratarak halkın dikkatinin ekonomik ve sosyal sorunlardan uzaklaştırılması hedeflendiği görülüyor.
“Kayyım veya kayyum, yasalarla belirlenen durumlarda, başkasına ait bir işi görmek veya bir malı idare etmek için tayin edilen kimse. Arapça kama(durmak) kökünden gelir ve kıyam(yerine geçmek, yürütmek) kelimesinden türemiştir. Kayyum olarak atanan kişi “kamu görevlisi” sayılır.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası yapılan değişikliklerle yüzlerce Belediye Başkanı görevden alınmış, yerlerine kayyum ataması yapılmıştır.
İlginçtir son yerel seçimlerden sonra tekrar halkın iradesiyle seçilmiş kişilere teslim edilen bu belediyelerin büyük bölümünün borç batağında olduğu görülmüştür.
Yani kayyum atamasıyla amaçlanan hedefler hasıl olmamıştır!
Gerçi amaçlanan hedeflerin o kentte yaşayan halkın refahını artırmak, yapılmamış hizmetleri gerçekleştirmekten çok güvenlik temelli olduğu iktidar tarafından da çoğu zaman ifade edildi.
Açlığa, yokluğa, yolsuzluğa, baskıya, zulme alıştık da halkın iradesine el koyma anlamına gelen bu kayyum uygulamasına alışmak zor oluyor.
İki gün sonra Narin cinayetinin ilk duruşması yapılacakmış, kimin umurunda!
Ülkemizde kadın cinayetleri, çocuklara yönelik taciz ve şiddet olayları her geçen gün artarak devam ediyormuş, doğa ve çevre katlediliyor, kıyılarımız, koylarımız, ormanlarımız talan ediliyor, tarihi ve kültürel değerlerimiz yok ediliyormuş kime ne!
Çocuklarımız beslenme yetersizliğinden sağlıklı büyüyemiyor, özel hastanelerde bebekler öldürülüyormuş!
Sokak röportajlarında yaptığı eleştirilerden dolayı insanlar tutuklanıyor, halkın birikimlerine çöküp milyarları iç edenler, yüzlerce yıl ceza istenmesine rağmen tahliye edilip partiler düzenliyorlarmış,
Evine ekmek götürmekte zorlanan, dayanılmaz ekonomik ve sosyal sorunlar sonucunda bunalıma girip intihar edenlerin sayısı iki katına çıkmış kimin umurunda!
Normalleşme, yumuşama, yeni açılım, çözüm süreci iddialarıyla halkın tepkisini törpüleme, algı yönetimiyle korku iklimi yaratarak toplumu sindirme çabalarına da alıştık ama doğrusu ben bu kayyum uygulamalarına bir türlü alışamadım.
Her geçen gün daha da kirlenen siyaset ortamında her türlü yalana, samimiyetsizliğe, iki yüzlülüğe, ayak oyunlarına alıştık da demokratik bir işleyiş olarak halkın kendi seçtiği kişiler tarafından yönetilmesi uygulamasına son veren kayyum uygulamasını kabullenemiyorum.
En olmadık anormal şeyleri bize normalleşme diye sunmaya çalışan iktidarın muhalefeti etkisizleştirmek, barış ve kardeşlik iklimini bozmak, en temel hak ve özgürlükleri askıya alma uygulamalarına karşı toplumun bu denli sessiz kalmasını anlayamıyorum.
İçinde bulunduğumuz bu açmazdan çıkabilmek, öyle tek bir siyasi partinin başarabileceği bir iş değil.
Örgütlü tüm yapıların, barış ve demokrasiden yana tüm toplumsal güçlerin birlikte mücadelesiyle ancak bu ülke sorunlarından kurtulabilir.
Her türlü baskı ve yıldırmaya, anti-demokratik uygulamalara ve hukuk dışı dayatmalara karşın asıl şimdi birlikte yol yürümenin yaratıcı yöntemlerini bulmaya ve uygulamaya mecburuz.
Aksi halde önce güneydoğudaki belediyelerimizden başlayıp giderek tüm yurda yayılacağa benzeyen ve Esenyurt’la gerçek yüzünü gösteren bu kayyum uygulamaları ülkemizi geri dönüşü mümkün olmayan karanlık bir yola sürükleyecektir.
Ülkeyi yönetemez hale gelen; kaostan, kavgadan beslenen bu iktidarın demokratik yollarla gönderilmesinin zamanı gelmiştir. Ülkemizin geleceği, çocuklarımızın, gençlerin hayallerinin gerçekleşebilmesi de iktidarın her fırsatta dile getirdiği terörün sonlandırılması da ancak böyle mümkün olacaktır.
Bunun tek ve geçerli yolu en kısa zamanda yapılacak bir erken seçimdir.
Bu ülkeye ve yaşadığı coğrafyaya karşı sorumluluğu olan tüm yurtseverlerin demokratik yollarla itiraz ve direnme hakkını kullanması her zamankinden daha önemli ve yaşamsal hale gelmiştir.
AYHAN ONGUN (Gazeteci-Yazar) 4.11.2024 / BODRUM