Temmuz'da Ölmeye Gör!
Hele de Çukurova’da üstelik temmuz ayında, sarı sıcakların insanları bunalttığı, nefes alamadığımız günlerde ölmeyeceksin. Zaten acıdan kavrulan yüreğimiz ölenin ardından daha bir yanar, yaşadığınıza pişman olursunuz.
Hele de Çukurova’da üstelik temmuz ayında, sarı sıcakların insanları bunalttığı, nefes alamadığımız günlerde ölmeyeceksin.
Zaten acıdan kavrulan yüreğimiz ölenin ardından daha bir yanar, yaşadığınıza pişman olursunuz.
Tıpkı 31 yıl önce Sivas Madımak otelde yazar, ozan, düşünür 33 devrimci ve 2 otel çalışanının diri diri yakıldığı insanlık dışı cinayette kül olan canlarımıza yandığımız gibi.
Keza 5 Temmuz’da Başbağlar’da öldürülen 33 masum köylünün ardından yakınlarının döktüğü gözyaşı gibi.
11 Temmuz 1995 de Srebrenitza’ da gerçekleştirilen soykırımda on binlerce müslümanı katleden milliyetçi sırpların benzerleri de hala aynı insanlık dışı cinayetlerini sürdürüyorlar.
Sivas’ta öldürülenlerin tek derdi barıştı.
Barışa ve insanlığa düşman ırkçılar ve onların destekçileri dünyayı yaşanmaz hale getirmek için ne gerekiyorsa yapıyorlar.
Şimdi ben hiç te adil olmayan biçimde bu temmuz sıcağında, sağlığını hiçe sayıp, hayallerinin peşinde ekmek parası kazanmak uğruna genç yaşta yaşamını yitiren yeğenime mi yanayım, henüz yitirdiklerinin farkında olmayan iki küçük çocuğun gelecek kaygılarına mı?
Artık yorgun yüreklerimiz dayanmaz oldu bu kadar çok acıya, sıkıntıya, bunca krize ve üzüntüye!
Koskoca işletmeler dayanamaz iken yaşanan bunca ekonomik, sosyal ve siyasal krize. Bütün dünya ve en çok da ülkemiz bir kriz girdabından kurtulamazken bizim kalbimiz nasıl baş etsin bu krizlerle.
Kalp krizi deyip geçiyoruz en kolayından.
Peki ya anlamsız tartışmalar, gereksiz sorunlar, amaçsız hedefler ve basit gerekçelerle kırılan, yorulan, krize yenik düşen kalplerimiz ne yapsın?
Ya maaşını çekmek için girdiği bankamatik sırasında ya da ucuz ekmek kuyruğunda emekliyi ya da yıllardır aşındırdığı İşkur binalarının kapısında işsiz yurttaşlarımızı yoklar bu kalp krizi.
Ülkemizde yaşanan çarpık ekonomik ilişkiler, açlığa, yokluğa mahkum, yolsuzluklara mecbur edilen insanımız, ne zaman biteceği bilinmeyen bu derin yoksulluk ve hukukta, adalette sınır tanımayan uygulamalar öyle çok yordu ki kalbimizi, sevgiyi, huzuru, aşkı unuttuk.
İnsan biriktirmenin, dost edinmenin bu denli zor olduğu günümüz koşullarında bir güler yüze, bir samimi söze hasret kaldık.
Sanki dünya bir tiyatro sahnesi ve bizler maskelerini takmış rol yapmaya çalışan acemi figüranlar misali hayatı ve kendimizi tüketmeye devam ediyoruz.
Oysa birazcık sabır ve hoşgörünün sınırlarını zorlasak, kırmasak kimsenin kalbini, daha yaşanır bir dünya için uzatsak ellerimizi, türkü söylesek birlikte, halaya tutuşsak, gülebilsek ağız dolusu…
Çocuklar aç girmese yatağa, gençler hayallerinin peşinde koşabilseler
Asılsız ihbarlar, haksız, hukuksuz yargılamalar, gözaltılar, tutuklamalarla hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılmasa!..
Artık bu kadar yükü taşıyamıyor yorgun bedenlerimiz.
Şu temmuz sıcağında üstelik Çukurova’da, yangın yeri gibi yüreğim…
Bu yürek yangınını söndürecek sevgi ve anlayıştan yoksun bir toplumda bir kez daha bu bozuk düzene, bu adaletsiz yönetime, aklımızla alay edenlere, bu güzel ülkenin tüm değerlerini yok edenlere isyan edesim var.
Evine ekmek götürebilmek için çırpınan emekliler, yıllardır işsizlikle boğuşan yoksul yurttaşlar,
Gelecek beklentileri yok edilen gençler, tarlasını işleyemeyen köylüler,
Siftah yapmadan dükkanını kapatmak zorunda kalan esnaf için,
Yazdığı bir mesaj, yayınladığı bir yazı yüzünden cezaevlerinde rehin tutulanlar için,
Her geçen gün artan biçimde taciz ve şiddete uğrayan kadınlar, istismar edilen çocuklar için bu isyanım..
Aldıkları canlar yetmiyormuş gibi, şimdide uyutma bahanesiyle öldürmeyi planladıkları sokak canlarını da unutmadım elbet.
Benim bu isyanım, bastıramadığım öfkem biliyorum ki daha çok yoracak kalbimi, daha çok sızlayacak yüreğim ve ben bu temmuz sıcağında üstelik Çukurova’da bir kez daha kendimi unutulmuş, yapayalnız hissetmenin derin hüznüyle acılarımı meze yapacağım rakı masasında.
Acılı Adana kebabı da olacak elbet, hem de acılı şalgamla birlikte.
Bu acılardan kurtulmanın yolu yine acılardan geçiyor gördüğünüz gibi.
Zalimlerin zulmüne, tüm baskılara, işgal edilen kıyılarımıza, yakılan ormanlarımıza, yok edilen tarihi, kültürel değerlerimize göz koyanlara inat;
Bu temmuz sıcağında üstelik Çukurova’da tüm yitirdiğimiz dostlar için kaldıracağım kadehimi.
Barış içinde, yaşanası bir dünya özlemi, özgür ve demokratik bir ülke umuduyla kalbinize mukayyet olun dostlar.
AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 15.07.2024/ADANA